Ali Soyal`ın Kaleminden Zümrüt Sarraf

Ali Soyal`ın Kaleminden Zümrüt Sarraf

Bana Zümrüt Sarraf’ı tarif edebilir misin diye soruyorlar. Tarif edebildiğim kadarıyla bizim için “Hayat Tarzı” diyorum. Üç nesil boyunca aynı işi, aynı mekanda yapmak… O bilginin bize, kuruma nasıl aktığına şahit olmak. Markamızı çevremizden dinlemek. İzler, hatıralar oluşturduk diye düşünürken meğer çevremiz için hep nirengi noktası olmuşuz. Bir çok hikayeyi bizimle başlatıyorlar. İnsanların, iyi gününde (doğum, düğün ev alımı), kötü gününde ( borç ödeme , iflas…) kısacası tüm özel günlerinde bizimle beraber olduğunu gördüm. Bir çift güzel sözle, bir gülümseme ile ne kadar çok kapı açılmasına vesile olmuşuz, onu dinledim. Anneanneler, babaanneler geldi. “Benim düğün alışverişini buradan yapmıştık, çocuğumun düğün alışverişini de buradan yaptık. Allah nasip etti, şimdi de torunun alışverişini yapacağız” diyorlar. Bu sözleri duymak bizim için ne büyük gurur, tarif edilemez…

 

Dedeler, nineler “Bunları dedenden almıştık” diye altınlarını getirdi. Hani o satmaya kıyamadığımızcanlı kültür hazineleri yani nesilden nesile aktarılan zarafetleri… Bizim için bir diğer gurur kaynağı ise Kayseri’de Ticaret ve Sanayi adlı kitapta Sarrafiye bölümünde 1926 yılına dedem Ali Soyal’ın referans verilmesidir.

 

1950’de gerçekleşen ortaklıktan ayrılırken yaşanan hikaye hala anlatılır. Ortaklıktan ayrılırken, ürünlerle beraber faraş ve süpürgenin yenisini alıp dükkanları ikiye bölmüşler. Daha sonra ticaretimiz ayrı, dostluğumuz daim kalsın diye kapıdan ilk gelene kura çektirmişler. Böylelikle ortaklık sona ermiş.

 

Çoğu esnaf babalarınızın, dedelerinizin bize yaptığı iyiliği unutamayız diye anlatıyor.” Nerede ne zaman sıkışsak akıl almaya giderdik, bir işi nasıl yapacağımızı öğrenmemiz için adam gönderirlerdi. Hatta bizlere moral olsun diye müşteri bile göndermişlerdi.” diye eski yılları yâd ediyorlar. Ülke genelinde bayileri olan firma sahipleri, Kayseri’de bir dükkana gelince Sarraf Ali Efendi ile geçen hikayelerini anlatırmış. Esnafımızdan dedelerimizi, geçmişimizi dinlemek bizi çok mutlu ediyor. Böyle bir nesilden gelmek, onlara layık olmaya çalışmak ne gurur verici. Yeni bir tarz ürün görüp babamıza gösterdiğimiz zaman direkt bize “bunun ustası şu kişidir” derdi. Biz de o ürünün satışını yapan kişiyi bulup ustasının ismini söylerdik. Hayretler içinde bizi dinler, ustasını nereden bildiğimizi sorardı. Yine bir usta “Medeniyetin İnkişafı sizin gibi el mahareti olmayanların sayesinde oluyor.” demiş amcama.

 

Geçmiş yıllarda ustalar, mücevherleri tek tek, bin bir rica ile yaparmış. Yapılan her ürün hemen tezgaha konulduğu gibi satışa hazır hale getirilirmiş. Kısacası bu süreç oldukça uzun sürüyormuş. Bunu gördükçe bizimkiler nasıl seri üretiriz, ne yapabiliriz demişler ve 1960 -70’li yıllarda (her ürünün İstanbul’dan temin edildiği zaman) Kayseri’de ilk Alyans, Tel Bilezik imalatını yapmışlar. Tüm çevre vilayetlerinin esnafı ürün almak için bizleri ziyaret edermiş. 1970’ten sonra elmas, pırlanta üretimini Avrupa’da öğrenip Türkiye’ye bir çok yeni teknik öğretmişler.

 

2000’li yıllarda, herkesin İstanbul’da gerçekleştirilen Altın Fuarlarını yeni keşfetmeye başladığı zamanlarda, farkımızı ortaya koyarak yurt dışında gerçekleştirilen fuarları takip etmeye başladık. Çevre esnaf 1960’larda babama söylediklerini 2000’li yıllarda da bize, “Bu kadar hızlı moda yenilemeyin. Bizim ürünler elimizde kalıyor.” diye söylerdi. Bizim hedefimiz, bayrağı hep ileri taşımaktı. Hal böyle olunca elimizden gele her şeyi yapmaya çalıştık.

 

Bu arada elbette bizi biz yapan sadece ticaretimiz değildi. Ahilik kültürü yani usta-çırak ilişkisi çok önemliydi. Bu yüzden yazın eşin dostun çocuğunu çırak olarak mağazamıza alıp onlara mesleki öğretilerin yanında hayatı da öğretirdik. O pırıl pırıl zihinleri yetiştirmek köklü kültürümüzün bir parçasıydı… Ustanın ufku ne kadar geniş ise çırak da o kadar iyi yetişir derlerdi. Bir de çırakların hatası ustanın hatası olarak kabul edilirdi. Bu yüzden çocuk diyip geçmeyip hepsini birer yetişkinmiş gibi görüp büyük bir hevesle tecrübelerimizi onlara aktarırdık.

 

Son olarak, 2000’li yıllarda gelişen teknolojiye ayak uydurmak ve global bir firma olabilmek için çalışmalarımızı başlattık. Bu amaç doğrultusunda global pazarlarda yer almak için planlamalar oluşturduk. İstanbul’da ya da Türkiye’nin dört bir yanında yapılan fuarların yanı sıra, Hong Kong ve İtalya fuarlarında da kendi tasarımlarımızla varlığımızı göstermeye başladık. Bizi, yani bu köklü markayı herkese duyurabilmek ve yarınlara aktarabilmek adına sanal pazarlarda ve e-ticaret platformlarında yer almaya başladık. Memleketimizin Gayri safi milli hasılasına katkı sağlayabilmek için katma değeri yüksek ürünlerle e-ihracat yaparak global pazarlarda tanınabilir hale gelmeyi hedefliyoruz.

 

Sizlerin katkıları ve desteğiyle bugünlere gelen, tam 94 yıl süren kuyum sektöründeki hizmetimiz büyüyerek devam etmektedir. Dün dedelerinizin, babalarınızın ve bugün ise sizlerin çok iyi bildiği Zümrüt Sarraf olarak, her zaman yanınızdayız. GEÇMİŞTEN ALINAN GÜÇLE, GELECEĞE EMİN ADIMLARLA İLERLİYORUZ.

 

ALİ SOYAL

ZÜMRÜT SARRAF

YÖNETİM KURULU BAŞKANI

 

 

YORUMLAR

Lütfen mail adresinizi ve adınızı yazın